Zapatistaların Ayak İzinde: Tevhîdî Agorist Bir Değerlendirme
1. Giriş: Sessizliğin Boğulduğu Topraklarda Bir Çığlık
1994 yılına girerken, neoliberalizmin sarhoş sokaklarında şampanya patlatanlara karşı Meksika’nın Chiapas eyaletinden yükselen bir çığlık duyuldu. Bu çığlık, yalnızca yerli halkın açlık ve adaletsizlikle yoğrulmuş isyanı değil; aynı zamanda alternatif bir yaşam hayalinin haykırısıydı. Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN), tarihin tozlu arşivlerine inat, toprağa yeniden ruh vermeye çalıştı.
Bir Tevhîdî Agorist olarak, Zapatista deneyimini salt takdirle değil; onun üzerine düşünerek, içinden geçen Tanrısal ve halkçı kıvılcımları görerek, daha derin bir kavrayışla ele almak istiyorum. Bu yazı, ne bir yüceltme ne de yergi olacak. Bu bir muhasebe yazısıdır; mazlumların mücadelesine sadakatle, ama Tevhîdî bir şuurla yazılmıştır.
Zapatistaların ilk adımı, sadece tüfekle değil, kelimeyle, kültürle ve hikâyeyle atıldı. Onların mücadelesi, emperyal dille kurulmuş "kalkınma" masallarına karşı, kendi sözlüğünü yeniden yazan bir halkın sessiz inkılabıdır. Marcos’un piposu, bir halkın hayal gücüne; Subcomandante olarak seçilmesi ise liderliğin yeniden tanımına işaret eder. Lakin bu simgelerin ardında yatan esas mesele, hakikatin nasıl yaşanacağıdır. Bu, yalnızca sömürünün sonlandırılması değil, onun yerine neyin inşa edileceği sorusudur.
Bugün, kapitalizmin yaldızlı putlarının arkasındaki yoksulluğun, ulus-devlet aygıtlarının ardındaki tahakkümün ifşa edildiği çağdayız. Tevhîdî Agorizm bu çağda, yalnızca bir direniş dili değil; inşa edici bir ruh arayışıdır. Bizim için özgürlük, sadece zincirlerin kırılması değil; özgürlüğün nasıl kullanılacağına dair ahlaki ve ilahi bir bilincin tesis edilmesidir.
Bu nedenle Zapatistalara sadece bakmak değil, onlarla konuşmak gerekir. Onları anlamak, onların inşa ettiği özyönetim pratiklerini kendi coğrafyamıza tercüme edebilmek demektir. Ve bu tercüme, yalnızca ideolojik değil; kültürel, ahlaki ve en nihayetinde manevi bir çeviridir.
Zira Tevhîdî Agorist bakış, herhangi bir halk hareketini değerlendirirken sorar: Bu hareket, yalnızca zalimi devirmeye mi çalışıyor; yoksa zulmün kaynağını da sorguluyor mu? Yeni bir ekonomi inşa ederken insanın ruhuna da bir nizam veriyor mu? Yönetimi değiştirirken, insanın iç yönetimini yani nefs terbiyesini de önemsiyor mu?
Bu yazının ilerleyen kısımlarında Zapatistaların özyönetim deneyimlerini, karşı-ekonomilerini, adalet sistemlerini ve kültürel direniş biçimlerini ele alacağım. Tüm bunları Tevhîdî Agorist bir zaviyeden süzüp, takdirle birlikte tenkidi de ortaya koyacağım. Çünkü samimi bir takdir, eleştiriyle dengelenmediğinde dogmaya; eleştiri ise sevgiden koparsa kibire dönüşür.
Zapatistalar bize çok şey öğretti. Ama bizim de onlara diyeceklerimiz var. Bu yazı, bu iki taraflı diyaloğun mütevazı bir adımıdır.
Zapatistalar, 20. yüzyılın sonunda, modern dünyanın unuttuğu en eski kelimeyi yeniden hatırlattılar: "Biz". Onlar için bu kelime yalnızca bir çoğul zamir değil; yeni bir varoluş biçiminin, birlikte yaşamanın, birlikte direnmenin ve birlikte üretmenin adıdır. Bu "biz", sadece bir sınıf ya da etnik kimlikle sınırlandırılamayacak kadar kapsayıcıdır. Kadınları, yaşlıları, çocukları ve toprağı dahi içine alır; özyönetim konseylerinde alınan her kararda, yalnızca insanların değil; suyun, ağaçların, geleneklerin ve duaların da sesi yankılanır.
Fakat bu “biz” anlayışının zamanla kültürel çoğulculukla örülmüş seküler bir mozaik haline gelmesi, Tevhîdî bir nazarla bakıldığında bir imkân kadar bir kırılmayı da işaret eder. Çünkü bizim için “biz olmak”, aynı zamanda Allah’ın birliğinde birleşmektir. “Ümmet” bu yüzden sadece sosyolojik değil, aynı zamanda ontolojik bir birliktir. Dayanışma, yalnızca ortak acıdan değil; ortak sorumluluktan ve ilahi emanetten doğar. Bu fark, bizim değerlendirmemizi daha dikkatli ama aynı zamanda daha derin kılar.
Zapatistalar, ulus-devletin sahte sözleşmesini yırtarken, yerine daha insani bir yapı koydular. Fakat bu yapı, zamanla seküler kimlik siyasetinin sınırlarında dolaşmaya başladı. Bu bağlamda Zapatizm, adaleti tesis etmekle meşgulken hakikati inşa etme işini erteledi. Oysa ki hakikatsiz adalet, tıpkı köksüz bir ağaca benzer; meyve verir gibi yapar ama asla doyurmaz.
Tevhîdî Agorist düşünce, bu noktada müdahil olur. Hakikatin ve adaletin ayrılmaz olduğunu; adaletin yalnızca toplumsal değil, aynı zamanda fıtri ve ilahi bir ölçü olduğunu hatırlatır. Direnişin nihai gayesi, yalnızca zalimi tahtından etmek değil, insanı yeryüzündeki emanetiyle tekrar buluşturmaktır. Bu yüzden Tevhîdî Agorizm için devrim, bir kırılma değil, bir hatırlayıştır. Unutulmuş adaletin, unutturulmuş vahyin, bastırılmış hakikatin yeniden hatırlanmasıdır.
Bu yazı, Zapatistaların ne kadar büyük bir direniş ruhu taşıdığını teslim ederken, onlara Tevhîdî bir teklifle yaklaşacaktır. “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın” diyen ayetin ışığında, devrimi sadece iktidar ilişkileriyle değil, insanın kendi içindeki fıtratla da ilişkili olarak ele alacaktır. Çünkü bizce inkılap, sadece sokakta değil; kalpte başlar.
Öyleyse şimdi, Zapatistaların çamurdan barikatlarını, el yapımı anayasal düzenlerini, kadınların öncülüğünde yükselen meclislerini, özyönetim okullarını ve adalet komitelerini yakından inceleyelim. Onların toprağa dokunma biçimlerine, adaleti bölüştürme yöntemlerine ve direnişi yaşama tarzlarına bakarak; kendi Tevhîdî Agorist tahayyülümüzü nasıl inşa edebileceğimizi soralım.
Çünkü bu yolculuk yalnızca onları anlamak değil; kendimizi de yeniden tanımaktır.
Zapatistalar, bir halkın sadece sömürüye değil; unutulmaya, silinmeye ve yok sayılmaya karşı açtığı en derin savaşlardan biridir. Dillerini yasaklayanlara karşı hikâyelerini, toprağını gasp edenlere karşı köy konseylerini, kadınlarını susturanlara karşı kadın komutanlarını öne çıkararak yalnızca direnmediler; aynı zamanda başka bir dünyanın mümkün olduğunu gösterdiler. Onların barikatları, yalnızca askerî mevziler değil; aynı zamanda modernliğin tek tipleştirici saldırısına karşı açılmış insani gediklerdi.
Fakat bu mümkün dünya tahayyülünün hangi zeminde yükseleceği sorusu, hâlâ yanıtsız kalmış gibidir. Tevhîdî Agorizm bu soruya, yalnızca yerel değil evrensel bir yanıt üretme çabasındadır. Çünkü yerelin özgürlüğü, ancak hakikatin evrenselliğiyle güvence altına alınabilir. Bizce, toprak kutsaldır ama toprağın da ötesinde, onun sahibinin rızası vardır. Haklar, yalnızca insani sözleşmelerle değil; İlahi emanetle meşruiyet kazanır. Ve direniş, sadece maddi bir düzende değil; manevi bir düzende de tahkim edilmelidir.
Zapatistaların özgürlük tasavvuru, yerel kültürlerin çoğulluğuna ve halkların dayanışmasına dayanır. Bizim özgürlük tasavvurumuz ise, bu çoğulluğun bir vahyin gölgesinde buluşmasına, bir “ümmet” haline dönüşmesine yöneliktir. Aramızdaki fark, şekil değil yön farkıdır. Onlar zulmü silerek ilerliyor; bizse zulmü silerken adaletin kaynağını da göstermeye çalışıyoruz.
Bu yüzden onların tecrübeleri bize pusula olabilir; ama biz o pusulanın ibresini kuzeye değil, tevhide çevirerek yürümek istiyoruz.
Bu yazı, Zapatistaların hikâyesini yalnızca anlatmak için değil; onun içindeki tohumu alıp Tevhîdî bir toprağa ekmek için kaleme alınmıştır. Özgürlük, ancak hakikate yaslanırsa meyve verir. Ve bu meyve, yalnızca bugünü değil, ahireti de gözeten bir düzenin temel gıdasıdır.
2. Zapatizm Nedir? Ne Değildir?
Zapatizm, yalnızca silahlı bir kalkışma değil; bir halkın, kimliksizleştirme ve yoksullaştırmaya karşı verdiği ontolojik bir mücadeledir. Emiliano Zapata’nın “tierra y libertad” (toprak ve özgürlük) şiarıyla şekillenen bu hareket, toprağın kutsallığını, cemaatin gücünü ve merkezsiz dayanışmanın önemini hatırlatır. Lider kültüne karşı durmaları, "komuta ederek değil, itaat ederek yönetmek" ilkeleri ve doğrudan demokrasi pratikleri onları birçok devrimci harekete nazaran daha canlı ve sahici kılar.
Ancak Zapatizm aynı zamanda postmodern söylemlerle iç içe geçmiş, zaman zaman sınıf çelişkilerinin yerine kültürel kimlikleri merkeze alan bir çizgiye kaymıştır. Tevhîdî Agorist perspektif, bu noktada devrimci hakikati bir adım daha derinlemesine irdeleme gereği hisseder.
Zapatizm'in öne çıkan yönlerinden biri, halkın doğrudan yönetime katıldığı, yatay yapılanmalarla şekillenmiş özyönetim sistemleridir. Chiapas’ın dağ köylerinde kurulan bu meclisler, her bireyin söz hakkına sahip olduğu, temsilcilerin emir değil talimat aldığı bir karar yapısına dayanır. Bu yapı, klasik Marksist öncülük teorisinin aksine, devrimi öncü bir partinin değil; halkın doğrudan inisiyatifinin taşıyabileceği fikrini canlı tutar. Teoriden çok pratikten doğmuş, merkeziyetçiliğe karşı halkın örgütlü bilinciyle gelişmiştir.
Zapatizm'in en etkileyici yönlerinden biri de, kadınların mücadeledeki etkin rolüdür. "Kadınların Devrimci Yasası" adıyla bilinen iç tüzük, kadınların ev içi rollerle sınırlandırılmasına, zorla evlendirilmesine ya da kamusal yaşamdan dışlanmasına karşı net hükümler getirir. Bu, modern feminizmin ötesine geçen, yerli kadınların kendi kaderini belirleme iradesiyle örülmüş bir halk hukukudur.
Fakat tüm bu olumlu yönlerine rağmen, Zapatizm’in bazı derin sınırları ve çıkmazları da mevcuttur. Hareketin temel referansları çoğunlukla seküler, hatta zaman zaman postmodern bir çizgiye yaslanmaktadır. Bu durum, hareketin köklenmesini ve adalet anlayışının mutlaklaşmasını zorlaştırmaktadır. Çünkü Tevhîdî Agorist bakışa göre, adalet sadece toplumsal uzlaşıyla tanımlanamaz; onun kaynağı, hakkın hakikatle birleştiği yerde aranmalıdır.
Zapatizm’de kültürel çoğulluk ve yerellik ön plandadır. Ancak bu çoğulluk, kimi zaman hakikatin görelileştirilmesi sonucunu doğurur. Her cemaatin, her kültürün, her inanışın kendi doğrusu olması, zamanla ilkesizlikle flört eden bir “hoşgörü” rejimine evrilebilir. Oysa Tevhîdî Agorist yaklaşımda çoğulluk, hakikatin çokluğu değil; hakikate yürüyen yolların çeşitliliği olarak değerlendirilir. Bu nüans, bizim için yaşamsaldır. Çünkü biz, adaleti Allah’ın koyduğu ölçüyle anlarız; bu ölçü olmaksızın ne zulüm tanımlanabilir ne de özgürlük korunabilir.
Ayrıca Zapatistaların ekonomik modelinde, kapitalist pazardan uzak durmak ve yerel üretim-tüketim döngüsü inşa etmek öne çıkar. Kooperatifçilik, kolektif tarım ve karşılıklı yardımlaşma esastır. Bu yönüyle Zapatizm, Tevhîdî Agorizm’in karşı-ekonomi (black/grey market) anlayışına yaklaşır. Ancak Zapatizm’de bu ekonomi, çoğunlukla kapitalizme mesafeli seküler bir pratik olarak kalır. Oysa biz, karşı-ekonomiyi yalnızca bir araç değil; aynı zamanda bir ibadet alanı olarak görürüz. Çünkü bizde üretmek, ticaret yapmak ve paylaşmak; ilahi ölçülere göre düzenlendiğinde anlam kazanır.
Zapatizm’in “merkezsiz komünalizm” çizgisi, yerinden yönetimi yüceltmesi açısından değerlidir. Fakat bu yerellik, zaman zaman evrensel adalet ilkelerinin gerisinde kalabilir. Tevhîdî Agorist düşünce, her yerel topluluğun Allah’ın hukukuyla çelişmeden yaşayabilmesini hedefler. Bu, farklılıkları bastırmak değil; onları hakikate taşımak, onları birbirine yaklaştırmak, bir arınma zemini oluşturmak demektir.
Zapatizm, modern dünya için bir sarsıntıdır; bu doğrudur. Ancak bu sarsıntının neye doğru evrileceği, onun pusulasının neye ayarlı olduğuyla ilgilidir. Tevhîdî Agorizm bu pusulayı gökyüzüne sabitler; çünkü yeryüzündeki bütün yönler, çıkarlarla bulanabilir. O yüzden biz, Zapatistaların yürüdüğü patikanın, semavî ölçüyle buluşmasını savunuruz. Bu buluşma, yalnızca devrimi değil; devrimcinin kalbini de değiştirir.
Zapatizm’in en çarpıcı iddialarından biri, klasik liderlik anlayışını altüst etmesidir. Subcomandante Marcos’un bir “komutan” değil, “subcomandante” (yardımcı komutan) unvanı taşıması boşuna değildir. Liderlik, onların anlayışında halkın iradesine tabi bir pozisyondur. “Komuta ederek değil, itaat ederek yönetmek” ilkesi, devrimci hareketlerde sıklıkla görülen otoriterleşmenin önüne geçmeyi amaçlar. Bu, kuşkusuz devrim tarihinin karanlık sayfalarına düşülmüş çok kıymetli bir nottur.
Fakat bu liderliksizlik fikri, Tevhîdî Agorist düşünceye göre iki uç tehlike taşır: birincisi, rehbersiz kalmış bir halkın ideolojik savrulma riski; ikincisi ise karizmatik figürlerin gayriresmî otoriteyle yönlendirici haline gelerek denetlenemez hale gelmesi. Oysa bizde "rehberlik", hiyerarşik bir tahakküm değil; istişareye dayalı, emanete sadakatle yürütülen bir sorumluluktur. Hz. Muhammed'in (s.a.v.) Medine Vesikası’nda üstlendiği görev gibi: halkın rızasıyla, vahyin ışığında yürütülen bir temsil ve yol göstericilik.
Zapatistalar tarafından inşa edilen halk meclisleri ve adalet komiteleri, klasik mahkeme ve bürokrasi sistemlerinin aksine toplumsal barışa dayalı çözümler üretmeyi amaçlar. Şiddete ve cezaya dayalı olmayan, uzlaşı arayan, taraflar arasında "adilce" denge kurmaya çalışan bu sistem, Tevhîdî Agorist düşüncenin toplumsal adalet arayışıyla kısmen örtüşür. Ancak burada da aynı soru gündeme gelir: Adaletin kaynağı nedir? Salt toplumsal uzlaşı mı, yoksa İlahi buyruk mu? Zapatistaların sistemi "kimseye haksızlık etmemeye" çalışırken, biz “herkese hakkını vermeye” odaklanırız. Bu nüans, farkın derinliğini belirler.
Ekonomik anlamda Zapatistalar, kooperatifçilik ve yerel üretime dayalı bir ekonomi inşa etmiştir. Ürünler genellikle adil değişim temelinde değerlendirilir, dış pazara sınırlı şekilde açılır. Bu yönüyle Zapatizm, küresel kapitalizme karşı bir "iç ekonomiler devrimi" olarak yorumlanabilir. Ancak bu ekonomi, seküler bir etik zeminde yükselir. Oysa Tevhîdî Agorizm, karşı-ekonomiyi yalnızca sistem dışı bir kurtuluş değil; aynı zamanda helal bir kazancın ve bereketli bir bölüşümün zemini olarak tanımlar. Zekât, infak, ribasız alışveriş ve kul hakkına riayet gibi unsurlar bu ekonomik inşanın temel taşlarıdır. Bizim için ekonomi, sadece maddi değil; aynı zamanda ahlaki bir meydan okuma alanıdır.
Zapatizm’in kültürel boyutu ise hem en güçlü hem de en kaygan zemindir. Hareket, yerli kimlikleri yücelterek, uzun yıllar bastırılmış olan dil, kıyafet, tören, halk hikâyesi gibi unsurları diriltmiştir. Bu diriliş, kültürel hegemonya karşısında bir nevi "kültürel intikam" gibidir. Ancak Tevhîdî Agorist nazar, bu dirilişi olumlar ama kutsamaz. Çünkü biz kültürü değil, fıtratı esas alırız. Her kültür değerlidir ama her kültür hakikate eşit mesafede değildir. Kimi kültürel unsur, şirkle malul olabilir; kimi gelenek, zulmü meşrulaştırabilir. Bu yüzden bizim nazarımızda kültür, vahyin terazisinde tartılmadıkça ilke haline gelemez.
Zapatizm'in postmodern dile yaslanması da bu bağlamda ayrı bir problem alanıdır. Kimlik siyasetinin aşırı vurgusu, evrensel adalet ilkesini zamanla gölgede bırakabilir. Zapatistalar nezdinde kadın, yerli, engelli ya da LGBTİ+ birey kimliği üzerinden yapılan politik vurgu, ezilenlerin sesini duyurmak açısından anlaşılırdır. Lakin bu vurgu, zulmü bireysel kimliklere sıkıştırma riskini de taşır. Tevhîdî Agorizm bu noktada, kimlikleri tanır ama kutsallaştırmaz. Zulüm, kimlikler üzerinden değil; eylemler üzerinden tanımlanmalıdır. Mazlumluğu kimlikten çıkarıp, haksızlığa uğrama durumu olarak görmek gerekir. Aksi takdirde, her kimlik kendi adaletini üretmeye kalkar ve bu da evrensel hukuk duygusunu parçalar.
Sonuç olarak Zapatizm; bir halkın onur mücadelesi, kültürel dirilişi ve ekonomik başkaldırısıdır. Bu yönüyle kutlu bir yürüyüşe benzer. Ancak bu yürüyüş, sonsuzluğa yönelmedikçe tamamlanamaz. Tevhîdî Agorist teklif, bu yürüyüşü ebedî bir kıbleyle buluşturmayı amaçlar. Zapatistalar devrimle dirildiler; biz, dirilişi devrimin özü yapmak istiyoruz.
3. Tevhîdî Agorizm’den Bakınca: Ortaklıklar ve Ayrımlar
a) Ortak Noktalar:
-
Devlet Eleştirisi: Zapatistalar, merkezi devlete karşı net bir duruş sergilemiştir. Onların özyönetim pratikleri, Tevhîdî Agorizmin devlet dışı (ama kaotik olmayan) organizasyon tahayyülüyle örtüşmektedir.
-
Karşı-Ekonomi: Zapatistalar, kapitalist pazardan olabildiğince uzak durarak kooperatifler kurmuş, yerel üretimi teşvik etmiş ve adil değişimi esas almıştır. Bu yönleriyle, bizim “karşı ekonomi” dediğimiz agorist uygulamalara oldukça yakındırlar.
-
Kolektif Ruh ve Adalet: Topluluk merkezli yaşam, paylaşım ve dayanışma esasları Zapatistaların ahlakını şekillendirir. Tevhîdî Agorizm de bireyin değil, cemaatin adaletine odaklanır ve ortak sorumluluğu yüceltir.
Özyönetim ve İstişare Mekanizmaları:
Zapatistaların inşa ettiği özyönetim sistemleri, merkezi bir otoriteye dayanmaksızın halkın doğrudan katılımıyla işler. Her topluluk meclisi kararlarını uzun tartışmalar ve ortak akılla verir. Bu yönüyle, Tevhîdî Agorist düşüncede temel olan istişare ilkesine güçlü bir paralellik gösterir. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) de toplum meselelerinde ashabıyla istişare etmesi, bizim için adaletin ve temsilin esas ölçüsüdür. Bu bağlamda Zapatistaların pratiği, seküler olsa da istişarî bir siyaset etiği açısından dikkate değerdir.- Kadınların Katılımı ve Cinsiyet Adaleti:
Zapatistalar, kadınların toplum içindeki konumunu devrimle birlikte yeniden tanımlamıştır. Kadınlar sadece görünür değil, karar alıcı mekanizmaların merkezindedir. Bu dönüşüm, Tevhîdî Agorizm’in “insanın kadın ya da erkek değil, mükellef bir kul” olarak görülmesi ilkesine yakındır. Ancak bu dönüşümün ilahi ölçülerle çerçevelenmemesi, kadının rolünü araçsallaştırma tehlikesi doğurabilir. Bizde kadın, sadece temsil değil; emanet sahibidir
- Yerel Bilgiye Dayalı Ekolojik Yaşam:
Zapatistaların tarım anlayışı, yerli halkların bin yıllık toprak bilgisine, mevsimsel deneyimlerine ve doğayla kurdukları hassas ilişkiye dayanır. Kimyasal gübre yerine doğal yöntemler, tek tip tarım yerine çeşitlilik esas alınır. Tevhîdî Agorist bakışta bu tür bir yaşam “yeryüzünü ifsad etme” yasağına uygun bir pratik olarak değerlendirilir. İnsanın yeryüzündeki halifeliği, sadece yönetmek değil; korumak, onarmak ve bereketi gözetmek anlamına gelir. Bu yüzden bu ekolojik duyarlılık ortak bir değer alanı oluşturur.
b) Eleştirel Yaklaşım:
-
İlahi Referansın Eksikliği: Zapatistalar mücadelelerini ilahi bir kaynağa değil, seküler bir halkçı ruha dayandırmaktadır. Oysa ki bizim için zulümle mücadelenin kökeni yalnızca sosyoekonomik adaletsizlikten değil, Allah’ın adaletini yeryüzünde kurma sorumluluğundan doğar. Zapatist devrim kutsalsızdır; bu, ona sınırlı bir ruh verir.
-
Kimlik Siyaseti Tuzağı: Zapatistalar, yerli kimliğini ve kültürel çeşitliliği devrimci bir zemine taşımıştır. Ancak bu, sınıfsal mücadeleyi gölgede bırakma riski taşır. Tevhîdî Agorist bakışta kimlikler birer iftihar değil, emanettir; esas olan zulmün karşısında durmak ve zalimin kimliğine değil, zulmüne karşı konum almaktır.
-
Tekno-modernizme Dirençsizlik: Zapatistalar teknolojiyi temkinli kullanmakta, dijitalleşme karşısında net bir tavır koymamaktadır. Tevhîdî Agorizm, modernizmi toptan reddetmez ama teknolojiyi cemaatin rızasına ve doğanın hukukuna tabi kılar.
Teolojik Boşluk ve Vahyin Dışlanması:
Zapatizm, metafizik zemini olmayan bir adalet anlayışına sahiptir. Hakikat, çoğunlukla kültürel tarih, yerli gelenekler veya halk bilgeliğiyle temellendirilir. Oysa Tevhîdî Agorizm’e göre adaletin kaynağı ancak ve ancak vahiydir. Kur’an, zulmü tanımlar, adaleti emreder ve hak ile batılı birbirinden ayırır. Vahyin dışlandığı bir özgürlük, sınırlarını keyfî uzlaşılarla çizer; bu da ahlaki bir relativizme kapı aralar. Zapatistalar, zulme karşı durmuşlardır ama zulmün mahiyetine dair ölçüleri mutlak değil, kültüreldir.- Zaman-Mekân Kısıtlılığı:
Zapatist hareketin, yerel coğrafya ve zamana sıkı sıkıya bağlı olması, onu evrensel bir alternatif olmaktan uzaklaştırır. Tevhîdî Agorist yaklaşım, coğrafyadan doğar ama vahiy ile evrenselleşir. Bizim mücadelemiz yalnızca Chiapas’ın köylerine değil; İstanbul’dan Şam’a, Jakarta’dan Hartum’a kadar bütün coğrafyalara hitap eder. Zapatizm ise, kendi halkına odaklı bir proje olarak kalmıştır; evrensel hakikat teklifi sunmaz. - Seküler Pluralizmin Yozlaşma Riski:
Zapatistalar arasında, halklar ve kültürler arası çoğulculuk büyük bir değer olarak görülür. Fakat bu çoğulculuk, zamanla hakikati bulanıklaştıran bir çoğulluk fetişizmine dönüşebilir. Her kültürün, her inanışın, her yaşam tarzının eşit derecede doğru ve meşru olduğu anlayışı, zulmü tanımlamayı imkânsızlaştırır. Tevhîdî Agorizm bu noktada açıkça pozisyon alır: Her insan onurludur, ama her fikir hakikate eşit yakınlıkta değildir. Biz, merhametle farklılığa tahammül ederiz, fakat hakikatle çelişen hiçbir sistemle uzlaşmayız. - Kutsal Zemin Eksikliği ve Seküler Devrimciliğin Tıkanışı:
Zapatizm'in esas çıkmazı, halkçı ama kutsalsız bir devrimcilikte ısrar etmesidir. Bu, başta çok dinamik görünse de zamanla tükenmişliğe ve tekrar üretilemeyen bir motivasyona dönüşür. Devrim, ancak yukarıdan bir amaç ve aşağıdan bir sadakatle sürdürülebilir. Bu amaç, bizde Allah’ın rızasıdır. Sadakat ise, kulluğun bilinciyle yapılan her eylemde ortaya çıkar. Zapatizm, bu kutsal bağı kuramadığı için bir yeryüzü kurtuluşu önerse de, ahiret tasavvurundan yoksundur. Bu da onu, ölçüsüz bir özgürlük anlayışına sürükleyebilir.
4. Tevhîdî Agorist Prizmasından Zapatistalara Katkı Önerileri
- Allah ile Sözleşme: Zapatista özyönetimi, halkın rızasına dayanır; biz ise bu rızanın İlahi hükümle tahkim edilmesini isteriz. Cemaat yalnızca kendine değil, Allah’a da hesap verir.
Kutsal Ekoloji: Doğayla uyum içinde yaşamak Zapatistaların güçlü yanıdır. Ancak bu ilişki mistik veya romantik değil, Tevhîdî düzlemde hukuki olmalıdır. Yeryüzü, Halife olan insanın emanetidir; tarım, su, toprak ilahi ölçüye göre korunmalıdır.
-
Karaborsa Devrimi: Zapatistalar, kapitalist ekonomiye doğrudan karşı durmuştur. Ancak karaborsa, gri ekonomi ya da karşı ekonomi alanında sistematik bir inşa gerçekleştirememişlerdir. Tevhîdî Agorizm bu alanı organize eder; zekât, yardımlaşma, takas ve altın-gümüş temelli ticaret önerileriyle gerçek bir geçiş ekonomisi sunar.
-
Adaletin Milisleri: Zapatistaların silahlı örgütlenmesi devrimci ama yetersizdir. Tevhîdî bir cemaat, öz-savunmasını yalnızca fiziki değil, ilmi ve ahlaki zeminde de kurmalıdır. Milisler yalnızca mermiyle değil, adaletle donanmalıdır.
- Devrimin Ahlakı: En büyük devrim ahlaki olandır. Zapatistaların ahlaki ilkeleri, yerel kültürden beslenmektedir. Tevhîdî Agorist için ise evrensel ahlak, ilahi ilkelerden doğar. Bu ahlak, yalnızca düşmanı yok etmez, dostu da insanlaştırır.
5. Sonuç Yerine: Aynı Kervanın Farklı Kafileleri
Zapatistalar, modern çağın içinden geçmiş devrimci bir nebi gibidir. Onlar, toprağa düşen ilk kıvılcımdır. Lakin bu kıvılcımın ateşe dönüşmesi için ilahi nefes gereklidir. Tevhîdî Agorizm, bu nefesi sunmak ve halkçı devrimleri yalnızca “şimdiye dair” değil, “ebediyete dair” inşa etmek için vardır.
Bizler, Zapatistaların izinden yürümeye değil; onlarla birlikte, aynı yolda ama başka bir bilinçle yürümeye talibiz. Çünkü devrim sadece toprağı değil, kalpleri de özgürleştirmelidir. Ve en büyük özgürlük, yalnız Allah’a kul olmaktır.
○
Yazdıklarımı, Hayatımın Anlamı Elif Canpolat'ıma Armağan ediyorum.
Arada kayboluşların beni korkutuyor...
Hep benimle kal.
○
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder