Özdağ’ın Tahliyesi ve Türkiye’deki Siyasi Tutsakların Hukuksal Süreci
1. Özdağı'n Tahliyesi
Aşırı sağ ve yeni nesil kukla "Instagram" gençliğini domine eden Ümit Özdağ’ın tahliye kararını, hükümetin itibarı için bir kurtarma müdahalesi olarak görmekteyim.
Ümit Özdağ’dan önce, demir parmaklıklardan kurtulması gereken daha değerli isimler bulunmaktaydı. Açıkçası, şu 140 küsurluk süreç içerisinde alınan bu ani karardan önce, görülmesi gereken daha büyük davalar vardı.
Devlet tapar siyasilerin arasındaki koltuk mücadelesini, bizler karanlık içerisinden izleyeceğiz.
Elbet zamanı geldiğinde, uğraşmaları gereken daha büyük bir sıkıntıları olacaktır...
Tabii, koltuklarından vazgeçmezler ise.
2. Faşist Kapitalin Cellatları
Ümit Özdağ yalnızca siyasi bir figür değil; nefret söylemini gündelik siyasetin merkezine oturtan bir aktördür. Mültecilere, göçmenlere, farklı etnik kimliklere karşı kullandığı ifadeler, basit bir “fikir özgürlüğü” meselesi değildir. Bunlar doğrudan doğruya sokaktaki linç girişimlerinin, sosyal medya nefretinin, politik kutuplaşmanın besin kaynağıdır.
Bu tahliye, eğer sıradan bir yurttaş hakkında olsaydı, acaba aynı hızda gerçekleşir miydi? Ya da o yurttaş, sistemin onayladığı bir dili değil de “sisteme ters düşen” bir söylem kullansaydı, kaç yıl içeride tutulurdu?
Demirtaş, ise karşımızda duran başlıca bir örnektir zaten.
3. Hukukçuların kamburluğu
Dava sürecinde dikkat çeken şey, özellikle delillerin niteliği ve yargının çifte standardı oldu. Bir yanda birkaç tweet nedeniyle yıllardır cezaevinde kalan insanlar; öte yanda sokakları galeyana getiren bir siyasetçinin yalnızca birkaç ay içeride kalması. Bu denklemde adaletin terazisi güce ve görünürlüğe göre eğilmiş gibiydi.
Özdağ’ın söylemleri yıllardır bir iç düşman yaratma stratejisinin parçasıydı. O düşman bazen mülteciler oldu, bazen Kürtler, bazen de “yerli ve milli olmayan herkes.” Böyle bir dil, yalnızca adaleti değil, toplumsal barışı da yaralar.
''Filistin, bizim meselemiz değildir," diye haykıran birisine ben de şimdi: Senin koltuk sevdan da bizim meselemiz değildir, ''Japon mülteci''... Diye haykırıyorum.
4. Ampulleri söndürmek lazım ve Son
AK Parti iktidarı artık son kozlarını oynamakta. Ümit Özdağ’ın tahliyesi, bir itibar kurtarma çabası. Belki de Özdağ, soğan gibi söylediklerini arkasında bırakıp omurgasını kaybeder. Her ne olursa olsun, faşist iktidarın faşist eylemleri hiçbir şekilde hukuksal olmayacaktır.
Bu tahliye kararı beni sevinçle değil, endişeyle doldurdu. Çünkü Türkiye’nin ihtiyacı olan şey, partiler veya kişiler üzerinden yürüyen “hukuk pazarlıkları” değil; evrensel, ilkeli ve eşitlikçi bir adalettir. Ümit Özdağ gibi isimlerin “sisteme rağmen değil, sistemin içinden” dokunulmazlık kazandığı bu tablo, adaletin siyasallaştığı bir fotoğraftır.
Ben adaleti seviyorum. Ama adaletin adil olmadığı bir coğrafyada yaşamak, her seferinde vicdanımı kanatıyor.
⚬ Bu yazdıklarımı, hayatımın anlamı Elif Canpolat’ıma armağan ediyorum. Bugün geç kalktım, keşke sana “günaydın” diyebilseydim... Özür dilerim. Seni bekliyorum. ⚬
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder